Merve Dağ
ÖYLE BİR GEÇER ZAMAN Kİ…
Küçükken “Berhudar ol!” ,”Su gibi aziz ol” derken babaannemin dediğini anlamaz ama yine de mutlu olurdum. Çocuk aklım ve ona olan sevgim güzel bir şey söylediğini hissettirirdi. Dua bu kadar mı güzel yapılırdı? Mutlu olmak, güzel günler görmek boynumuzun borcu artık. Suyla özdeşleştirmek de harika bir duygu. Su saflıktır, temizliktir, huzurdur. Cennet mekânınız olsun inşallah iyi niyetli insanlar.
Kültürel değerlerimizi yaşamak ve yaşatmak isterdim ama bunu sadece yazıya dökme şansım var. Osmanlı ‘ya ait gelenek ve adetleri çok seviyorum. Tamamen iyi niyet ve insani değer üzerine. Günümüze kadar gelen sadece kahve kültürü var. Onunda anlamı tam olarak bilinmiyor. Kahvenin yanında gelen su ne kadar önemlidir. Gelen misafire kahve ve yanında su ikram edilirdi. Misafir önce kahveyi içerse tok olduğu, eğer ki önce su içilirse misafirin aç olduğu anlaşılır bu duruma göre sofra hazırlanırdı.
Pencere önlerinde sarıçiçek olursa o evde hasta olduğunu ve saygı duyulması gerektiğini, kırmızı çiçek olduğunda ise o evde evlenme çağında genç kız olduğu bilinirdi. Ramazan aylarında esnaflar ziyaret edilerek zimmet defteri(borç defteri) istenir ve rast gele ikişer veya üçer sayfa kopartılırdı. O sayfa sahiplerinin borçları ödenirdi. İncelik şu ki borcu ödeyen ve borcu ödenen kişi birbirini asla bilmezdi.
Mahalle kahvehaneleri de şimdi ki amaçlarından farklı kullanılırdı. Sohbetler edilir çeşitli meslek gurubundan insanlar olurdu. İşe ve işçiye ihtiyacı olanlar birbirlerini bulur orda bulunan hatırı sayılır kişilerin kefilliği ile işçi ve işveren nasiplenirdi. Sadaka taşlarının ayrı bir ahengi ve huzuru vardı. Genellikle cami ve türbelerin yan taraflarında 1,5-2 metre yüksekliğinde içleri oyulmuş bu taş bloklara sadakalar konur fakirlerin dilenmesinin önüne geçilirdi.
Güzellikler bitmek bilmiyor ki. Kapılar… Kapılar… Hele ki tokmaklar. Onların ayrı bir lisanı vardı. Her kapıda iki tokmak bulunurdu. Kalın ses çıkaran vurulduğunda gelenin erkek, ince sesli de ise gelenin bayan olduğu anlaşılırdı. Peki, beylerin hanımlara aldığı hediyedeki zarafet ve derin anlam. “Sana senden daha güzel hediye veremem” anlamına gelen aynalar hediye edilirdi.
Eski İstanbul’da baharın gelmesiyle mektep seyirleri ve kapama etkinlikleri yapılırdı. Öğrenciler piknik alanlarına götürülür etli pilav ve bademli-sütlü helvalar yedirilirdi. Kapama denmesindeki sebep ise okulların kapanmasına yakın olmasıydı. Bu güzel adet benim çocukluğumda da vardı sadece bizdeki adı piknikti. Mahallece gidilenlerde harikaydı.
Çocukluğumun mahalle kültürünü ve oyunlarını yeni neslin yaşamasını çok isterdim. İmkânlarımız kısıtlıydı ama hayallerimiz sınırsızdı.
Şimdiki imkânları hayallerimizle yoğurup uçurtmaların üzerlerine koyup uçuralım. Sonuçlarını hep beraber bekleyelim ve görelim. Umutlar olduğu müddetçe hayaller her zaman gerçekleşmeye gebe.