ODE Yalıtım tarafından yapılan ‘Su Yalıtımı ve Binaların Deprem Güvenliği Algı Araştırması’na göre her 100 kişiden 45’i oturduğu binada su yalıtımı olup olmadığını bilmiyor. Su yalıtımının olmadığı veya standartlara uygun yapılmadığı binalardaki demir donatıların taşıma kapasitesi 10 yıl gibi kısa bir sürede yüzde 66 azalmasına rağmen araştırmaya katılanların yüzde 28,4’ü de oturduğu binada su sızıntısı, küf gibi problemlerin olduğunu belirtiyor ancak sadece yüzde 2,2’si binanın depreme karşı dayanıklılığında su yalıtımının önemli olduğunu düşünüyor.
Türkiye’nin ve dünyanın en büyük depremlerinden biri olarak kayıtlara geçen Kahramanmaraş merkezli felaketin ardından topraklarının büyük bir bölümü deprem kuşağında olan ülkemizde en öncelikli konuların başında binalarda deprem güvenliği gelmeye başladı. Bu farkındalıktan yola çıkan ODE Yalıtım, deprem-su yalıtımı arasındaki ilişkinin bilinirlik seviyesini tespit ederek, bu konuda farkındalık oluşturmak ve binalarda deprem güvenliğindeki öncelikleri ölçmek üzere Türkiye’nin en kapsamlı araştırmasını yaptı. Aksoy Araştırma iş birliğiyle yapılan ‘Su Yalıtımı ve Binaların Deprem Güvenliği Algı Araştırması’na 26 ilden toplam 1.067 kişi katıldı. Araştırmanın sonuçları ODE Yalıtım Yönetim Kurulu Üyesi Erhan Özdemir, İZODER Başkanlar Kurulu Başkan Vekili Levent Pelesen ve Jeolog-Deprem Bilimci Prof. Dr. Naci Görür’ün katılımıyla düzenlenen toplantıda kamuoyuyla paylaşıldı.
Erhan Özdemir: “Su yalıtımının binalarda deprem güvenliğindeki önemini anlatmalıyız”
Araştırmayı yapma nedenlerini anlatan ve sonuçları değerlendiren ODE Yalıtım Yönetim Kurulu Üyesi Erhan Özdemir, “Depremin ülkemiz için büyük bir felaket olduğunu toplum olarak en fazla 1999 Depremi’nde fark ettik. Ancak aradan neredeyse çeyrek asır geçmesine ve bu süreçte pek çok kez aynı acıları yaşamamıza, on binlerce insanımızı kaybetmemize rağmen binalarda deprem güvenliğinde istediğimiz mesafeyi katedemedik. Kahramanmaraş depremleri ile birlikte bu farkındalık tekrar artmaya başladı. Biz de uzun yıllardır başta su yalıtımı üzerinden olmak üzere konuya dikkat çeken bir şirket olarak, kamuoyunun farkındalık düzeyini ölçmek üzere bir araştırma gerçekleştirdik. Bu araştırma gösterdi ki deprem, toplumumuzun öncelikli gündemlerinden biri. Yüksek orandaki taşınmak isteği, bina seçim kriterlerinde deprem güvenliğinin ön planda olması bunu gösteriyor. Ancak bir binanın sağlamlığı konusunda en önemli unsurlardan biri olan su yalıtımında bilgi düzeyinin çok düşük olduğunu tespit ettik” dedi.
“Su yalıtımının bina maliyetindeki payı yalnızca yüzde 1”
2017 yılında yürürlüğe giren yönetmelikle su yalıtımının zorunlu hale geldiğini hatırlatan Özdemir şöyle devam etti; “Su yalıtımı ile binanın sağlamlığı arasında direkt bir ilişki var. Çünkü su yalıtımı uygulanmadığı veya standartlara göre yapılmadığı takdirde binadaki demir donatıların taşıma kapasitesi 10 yılda yüzde 66 oranında azalıyor. Depremin ardından ortaya çıkan görüntülerde de bunun örneklerini gördük, bazı kolonların içinde neredeyse hiç demir kalmamıştı. Bu da yalnızca binada hasara değil can kayıplarıyla sonuçlanan yıkımlara yol açıyor. Dolayısıyla su yalıtımı alanındaki bilinci muhakkak artırmalıyız. Araştırmamızdaki dikkat çekici sonuçlardan biri de su yalıtımı maliyetinin yüksek olduğuna yönelik algı. Katılımcıların yüzde 63,8’ü su yalıtımı maliyetinin yüksek veya çok yüksek olduğunu düşünüyor. Halbuki su yalıtımı, toplam bina maliyeti içinde yalnızca yüzde 1’lik bir paya sahip.”
Levent Pelesen: “İyi ve doğru detaylandırılmış su yalıtımı ile binalarımızı koruyabiliriz”
Deprem kuşağındaki Türkiye’de can ve mal güvenliğini sağlayabilmek için alınması gereken en temel önlemlerin başında uzun ömürlü ve depreme dayanıklı binaların inşa edilmesinin geldiğini söyleyen İZODER Başkanlar Kurulu Başkan Vekili Levent Pelesen, “Bunun için de betonarme yapıların demir donatılarının korozyona karşı korunması gerekiyor. 1999 depremi sonrası İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hasar Tespit Komisyonu tarafından yapılan incelemelere İZODER de bir ekip ile katılmış ve yıkılmış binalarda çok sayıda binanın demir donatılarının neredeyse tel inceliğinde olduğunu gözlemlemişti. Bu durum, donatıdan çalmak olarak algılanmamalıdır. Sorun betonarme içindeki demirlerin zamanla korozyona uğraması ve paslanarak kalınlığını kaybetmesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla binalarımızın özellikle temel ve toprak altında kalan perde duvarlarını dışarıdan gelecek nem ve sulara karşı koruma altına almalıyız. Bu da ancak iyi ve doğru detaylandırılmış su yalıtımı ile mümkün” açıklamasında bulundu.
Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliği’nin çıkarılması aşamasında İZODER olarak büyük katkı sağladıklarına ancak bu yönetmeliğin yeterince uygulanmadığına vurgu yapan Pelesen şunları söyledi; “Derneğimiz kurucu üyelerinden ODE Yalıtım’ın bu araştırması da çarpıcı sonuçlar ortaya çıkardı. Bu konudaki başlıca problemlerimiz denetim ve gözetimlerin yetersizliği ile bilinç eksikliği.”
Naci Görür: “Nem ve sudan etkilenen bina depreme karşı mukavemet gösteremez”
Binanın temelini bir bitkinin köküne benzeten Prof. Dr. Naci Görür, “Eğer bir bitkinin kökü sağlamsa o bitki devrilmez, rüzgardan etkilenmez, uğraşılsa da yıkılmaz. İşte binalar da böyledir. Deprem dalgaları geldiği zamana eğer zafiyet temelden başlamışsa yani nem, su gibi faktörlerden dolayı beton ve demir kalitesini yitirmişse o binanın ne basınca ne çekmeye ne de yana harekete karşı bir mukavemeti olur, kolaylıkla devrilir. Binanın devrilmesi, yıkılması demek, insanlarımızın hayatını kaybetmesi demek. Kamuoyu bu konuda maalesef bir bilgiye sahip değil. Bu nedenle yapılan bu araştırmayı, oluşturacağı farkındalık açısından anlamlı ve önemli buluyorum” diye konuştu.
Prof. Dr. Görür, ‘başarılı bina’ tanımını ise şu sözlerle açıkladı; “Suyla ilişkisi kesilen, suyun zeminden gelmemesi için bina çevresinde drenaj sistemi oluşturulan, usulüne uygun olarak yalıtımı yapılan, bunların yanında zeminin özelliklerine uygun kaliteli malzeme kullanılan, iyi işçilik yapılan binaların deprem dayanımlarının yüksek olduğu bir deprem bilimci olarak görebiliyoruz. Eğer bina sağlam olur, deprem sırasında çökmez, oturanların sağlam çıkmasını sağlar ise bence o bina başarılı bir binadır.”
Deprem nedeniyle oluşan yıkım ile su yalıtımı ilişkisi bilinmiyor
Araştırmada çıkan en çarpıcı sonuç her 100 katılımcıdan 45’inin oturduğu binada su yalıtımı olup olmadığını bilmediği oldu. Aynı soruda katılımcıların yüzde 34,2’si binasında su yalıtımı olmadığını söylerken yalnızca yüzde 20,4’ü su yalıtımı olduğunu ifade etti. Başka bir soruda ise katılımcılara binalarının bodrum katında veya evlerinde su sızıntısı, küf, rutubet gibi durumların olup olmadığı soruldu. Bu soruya da katılımcıların yüzde 64,4’ü fikrim yok şeklinde cevap verirken, yüzde 28,4’ü binalarında su sızıntısı, küf gibi problemlerin olduğunu, bunun da en çok iç duvarlarda, bodrumda ve dış duvarlarda görüldüğünü belirtti. Araştırmada “Sizce yaşadığınız binanın depreme dayanıklılığını azaltan faktörler nelerdir?” sorusuna ise katılımcıların yüzde 17,2’si kalitesiz malzeme kullanılması, yüzde 14,4’ü binanın yaşı, yüzde 13,9’u kolon kesilmesi olarak yanıt verirken sadece 2,2’si su yalıtımı olduğunu söyledi.
Ev seçiminde fiyat, deprem güvenliği ve kata bakılıyor
Araştırma kapsamında, su yalıtımı dışında ‘Ev Seçimi’, ‘Deprem’, ‘Yalıtım Algısı’ başlıkları da ele alındı. Katılımcılara iletilen, “Yaşayacağınız evi seçerken öncelikleriniz nelerdir” sorusunda deprem felaketinin etkisi görüldü. İlk kriter yüzde 61,9 ile fiyat olurken, bunu yüzde 57,9 ile deprem güvenliği, yüzde 49,1 ile dairenin bulunduğu kat, yüzde 48,4 ile binanın kat sayısı, yüzde 47,8 ile ısıtma yöntemi ve yüzde 45 ile yalıtım izledi. 18-24 yaş arasında deprem güvenliği ve ısıtma yöntemi fiyatın önüne geçerken diğer yaş grupları, sosyo-ekonomik seviye ve cinsiyet kırılımlarında ise sıralama değişmedi.
Zeminin sağlamlığından çok kalitesiz malzeme korkutuyor
Katılımcıların yüzde 10’u 1-4 yıllık, yüzde 19,8’i 5-9 yıllık, yüzde 24,3 10-19 yıllık binalarda oturduğunu belirtti. 20 yıl ve üzeri binalarda oturanların oranı yüzde 43,7’si olurken her 100 kişiden 2’si oturduğu binanın yaşını bilmediğini söyledi. Araştırmaya katılanların yaşadıkları binanın depreme dayanıklılığını azaltan faktörler sıralamasında ise yüzde 17,2 ile kalitesiz malzeme kullanımı, yüzde 14,4 ile bina yaşı, yüzde 13,9 ile kolonların az olması öne çıktı. Zeminin sağlamlığını katılımcıların yüzde 12’si bir kriter olarak gösterirken, deprem yönetmeliğine uyulmaması diyenlerin oranı ise yüzde 4,1’de kaldı.
Araştırmanın ‘Deprem’ bölümünde katılımcılara ayrıca Kahramanmaraş depremlerinin ardından yaşadıkları evden taşınmayı düşünüp düşünmedikleri soruldu. Katılımcıların yüzde 30,6’sı düşündüğünü söylerken kadınlarda bu oran yüzde 33,8, gençlerde ise yüzde 41,3 olarak ölçüldü. Taşınmayı en az düşünen kesim ise yüzde 24,7 ile 55 yaş ve üzeri oldu. Taşınmayı düşünenlerin yüzde 49,4’ü oturdukları muhitte kalmak isterken, yüzde 24,2’si oturduğu ilçeden, yüzde 26,4’ü ise oturduğu şehirden taşınmayı düşündüğünü belirtti.
Kiracıların yarısı bina dayanıklılığını kontrol ettirmedi
Öte yandan depremlerin ardından katılımcıların yüzde 62,3’ü oturduğu binanın depreme dayanıklılığını kontrol ettirdiğini veya ettirmeyi düşündüğünü söyledi. Kontrol ettirmeyen ve ettirmeyi düşünmeyen en yüksek kesim ise yüzde 47,9 ise kirada oturanlar oldu.