Allah Teâlâ buyuruyor: Nuh Rabbine nidâ edip dedi ki:
“Ey Rabbim, benim oğlum da şüphesiz benim ehlimdendir. Senin va’din elbette haktır ve sen hâkimlerin hâkimisin.” Allah da şöyle buyurdu:
“Ey Nuh! O kat’iyyen senin ehlinden değildir. Çünkü o, gayr-i sâlih bir ameldir, yani oğlun kötü amel sahibidir. Bir de sen, hakkında bilgin olmadığı bir şeyi benden isteme. Sana cahillerden olmaman için öğüt veriyorum.” Nuh (a.s.): “Ey Rabbim! Ben hakkında bilgim olmayan şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni mağfiret etmezsen, bana merhamet etmezsen muhakkak hüsrana uğrayanlardan olurum.” dedi.
Bazı hükemâ demişlerdir ki: “Oğul, babanın yaptığını yapmazsa, babasının yolunu tutmazsa ondan alâkası kesilir. Ümmet de Peygamberlerinin yaptığını yapmazlarsa Peygamberlerinden alâkaları kesilir. Şu halde ilim ve amel irtibatı bulunmayan bir nesep bağında, sadece babalarıyla, dedeleriyle iftiharda bir ma’na yoktur.” Hadis-i şerifte:
Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayete göre, “Yakın akrabaların artık inzâr et!” (Şuâra, 214) ayeti nâzil olunca kalkıp:
“Ey Kureyş cemaati! (Yahut buna benzer bir hitap ile): Nefsinizi (Allah’ın azabından) satın alınız, yoksa sizi hiç bir sûrette kurtaramam! Ey Abd-i Menaf oğulları! Kendinizi Allah’ın azâbından kurtarmaya bakınız, yoksa sizi hiç bir sûrette kurtaramam. Ey Abdü’l-Muttalib’in oğlu Abbas! Kendini Allah’ın azâbından kurtarmaya bak, yoksa sizi hiç bir sûretde kurtaramam. Ey Resûlullah’ın halası Safiye! Kendini Allah’ın azâbından kurtarmaya bak! Yoksa seni de hiç bir sûrette kurtaramam. Ey Muhammed’in kızı Fatıma! (Dünyada) malımdan ne istersen iste, yoksa (âhirette) seni Allah’ın azâbından hiç bir sûrette kurtaramam.” (Buhâri, Kitâbü’l-Vesaya) diye ilân etmişlerdir.
“(Taraf-ı ilâhiyyeden) denildi ki Ey Nuh! Sana ve berâberinde bulunanlardan gelecek ümmetlere bizlere selâm ve bereketlerle in. (Onlardan türeyecek kâfir) ümmetler de vardır ki biz onları da bol rızıklarla faydalandıracağız. Sonra ise âhirette onları tarafımızdan acıklı bir azâb çarpacaktır.
Bunlar gayb haberlerindendir ki onları sana vayediyoruz. Onları bundan evvel ne sen biliyordun, ne de kavmin. O halde Habîbim sen de sabret. Hüsn-i âkıbet muhakkak ki, Allah’ın emr ü nehiylerine tam riâyet edenlerindir.”
İNSANLIĞIN İKİNCİ BABASI (İKİNCİ ADEM) KİMDİR?
Nuh (a.s.) “Cümle halkın babası” diye tesmiye olunmuştur. Âdem-i sânî (İkinci Âdem) de denilir. Çünkü insan nesli onun zürriyetinden devâm etmiştir.
Nefâisü’l-Mecâlis’de der ki: Tufan nihâyet bulunca Nuh (a.s) arzı üç oğlu arasında taksim etti. Sam adındaki oğluna Hicaz, Yemen ve Şam beldelerini verdi ki Sam arabın babasıdır. Hâm’a Sudan beldelerini verdi, o da Sudan’ın babasıdır. Yafes’e de meşrık beldelerini verdi, o da Türklerin babasıdır. (Ruhu’l-Beyân, 2/92)
TUFANDAN SONRA PİŞİRİLEN İLK YEMEK
Nuh (a.s.) berâberindekilerle gemiden Âşûrâ günü indi. O gün oruç tuttu ve Allah’a şükür olmak üzere maiyyetine de oruç tutmaların emretti.
Azıkları artmıştı. Birisi bir avuç buğday, diğeri bir avuç mercimek, diğeri bir avuç nohut getirdi. Yedi çeşit hububat ile Nuh (a.s.) onlara yemek pişirdi. Hepsi nebîlerinin bereketiyle doydular. Tufandan sonra yeryüzünde pişirilen ilk taam budur. İnsanlar bunu Aşure günleri için âdet edindiler ki, yapanlar için ecr-i azım vardır. Fakirleri ve miskinleri de doyurmak lâzımdır. Zikrolunduğana göre Allah Teâlâ Aşure gününde zemzemi diğer sularla berâber akıtır. O gün gusleden kimse bir sene boyunca hastalık görmez. Er-Râvzu’l-Fâik’de bu şekilde yazılıdır.
(İslam ve İhsan)